Bu öykü ülkemin artık var olmayan tarafsız
basın kurumuna atfedilmiştir.
Bulmalıyım,
diyordu, silinmeden bulmalıyım o bit
parçasını. Elindeki elektronik zımbırtıyı hızlı hareketlerle milyonlarca
küçük kutunun muntazam şekilde dizildiği duvarların önünde sallıyor ve zımbırtı
kapkaranlık kutuların anlık olarak ışıldamasına izin veriyordu. Işıltılar
harflere dönüşüyor ve gazeteci hızlı bir şekilde kutudaki bilgiyi okuyordu. Ama
yoktu işte, bulamıyordu. Taraması gereken bir sürü kutu ona kahkahalar atarak
bakıyordu. O ise bazen duraklıyor ve solundaki duvarda asılı duran saate
dikiyordu gözlerini. Zamanla yarışıyordu.
Sadece birkaç saat önce büyük ve tek gazete ofisindeki
yumuşak koltuğuna gömülmüş halde günlük işlerini hallediyordu hâlbuki. Her
zamanki denetleme ve yok etme rutinleriydi. Onun lakabı Silici’ydi. Eskiden
habercilerin işi ne zormuş diye düşündü, parmakları klavyede gezinirken. Bütün
paragrafı tek bir tuşla sildi. Durakladı, bu işi bitirmek için oldukça zamanı
vardı. Düşünerek yazmalıydı, her şeyin öncesinde paragrafın altını
kurgulamalıydı. O sırada aklına eski ve tarihte kalmış kitap denilen
cihazlardan birindeki olay geldi. Romandaki adamın daktilosunun karşısına
oturup tüm gazete sayfasının her satırını teker teker yazdığını hatırladı.
Kafasını salladı, gerçekten zor
olmalıymış, dedi. Genelde bütün bir paragrafı silmek zorunda kalmazdı.
Oldukça nadiren yeniden kurgulamalar gerekirdi. Çoğu zaman tarihler, isimler ya
da rakamlar değişirdi. Fakat bu sefer daha ince bir iş gerekiyordu. Adam, dedi, tek bir sayfada değişiklik istendiğinde tüm sayfayı tekrardan yazıyordu
ve eskisini bellek deliğine fırlatıyordu. Tekrar kafasını salladı. Elinin
altındaki teknolojiye hayranlıkla bakmadan edemedi. Hâlbuki onun yapması
gereken değişiklikler sadece birkaç klavye darbesiyle gerçekleşebiliyordu. Sil
komutuyla bütün bir geçmişi saniyede yok edebiliyordu.
O sabah eşiyle konuştuktan sadece yarım saat sonra posta
kutusuna düşmüştü bu iş. Ofiste onun dışında yalnız yedi kişi vardı, çoğu
gazeteci başbakanın verdiği basın toplantısına gitmişti. Bu şaşalı toplantıları
umursamıyordu, yaptığı işi seviyordu. O günkü ekspres iş sokağın birinde
patlatılan bombayla ilgiliydi. Suratını ekşitti, bu protestocular polisten ne istiyorlar ki, diye söylendi. Polis
protestoculara bomba fırlatmış ve yirmiye yakın kişiyi öldürmek zorunda
kalmıştı. Tekrar kafasını salladı, polis
olmak zor, dedi. Nasıl olmuşsa sanal ağın bir köşesine düşmüştü haber. Gıcık
oluyordu bu bağımsız habercilere. Adamların işi gücü kendisi gibi Silici’lere iş çıkartmaktı. Polisin attığı bombaya nasıl olmuş da
yakalanmamış, diye homurdandı. Bu köşelere saklanmış haberlerin yok
edilmesi için ayrıca ücret alması gerektiğini düşündü yine. Eşi bile demişti, senin asıl işin gazetede yayınlanan
haberlerin politik atmosfere göre düzeltilmesi, diye. Bir of çekti ve
bilgisayarının ekranına eğilerek sayfadaki bütün paragrafları tek bir klavye
darbesiyle sanal ağın bilgi çöplüğüne gönderdi.
Tek gerçekliğin sanal olması ne kadar büyük bir rahatlıktı.
Birkaç saniye önce bütün gerçekliği değiştirmiş ve öldürülen yirmi kişiyi o yok
etmişti. Aslında polis hiçbir zaman yirmi kişiyi öldürmemişti. Bu kadar
basitti. Sonra durakladı. Adam da umursamıyordu,
dedi kendi kendine. Hem yaptığı iş sahtekârlık değildi, adamın da böyle
düşündüğünü hatırladı. Zaten yok olacak bir şey var olmuş olur muydu? Geçmiş
sadece belgelerde ve insan zihninde yaşayabilirdi. Hedefe yerleştirilen geçmiş
parçası, bu ikisiyle bağlantısını kaybettiği anda, geçmiş olmaya devam edebilir
miydi? İşi bu yüzden sahtekârlık değildi, çünkü onun yaptığı doğru bir bilgiyi
çarpıtarak yazmak değil, doğru bilgiyi yok etmekti ve yerine yenisini koymaktı.
Bu kandırmak değil; geçmişi doldurmak, onu yeniden yaratmaktı.
Bütün sayfanın tamamen silinmesi sürecini başlattığında
sayfanın sonuna eklenmiş fotoğrafları gördü. Birinde polis bombayı atmak
üzereydi, bir diğerinde atmış ve ortalık darmaduman olmuştu. Diğer bir
fotoğrafta kol mu ayak mı olduğu belli olmayan uzuvlar gözüküyordu. İğrenç, diye söylenirken donakaldı. Bir
süre parmaklarını kıpırdatamadı. Eşi kanlar içinde yatıyordu fotoğrafın
ortasında.
Konuşamadı, yalnızca fotoğrafa bakakaldı birkaç saniye. Sonra
fotoğraflarda gözüken mekânı tanıdı ve bütün sayfa gözlerinin önünde yok oldu.
Eşinin dükkânının olduğu sokaktı patlamanın yaşandığı yer. Dudaklarını ısırdı
ve göz kapaklarını büyük bir güçle sıktı.
***
Sadece on dakika sonra bütün hafıza kutuları resetlenecekti
ve bütün silinen bilgiler sonsuza dek kaybolacaktı. Silici, yaklaşık dört saat
önce ofisteki meslektaşlarına belli etmeden ofisten ayrılmış ve en yukarı
kattaki yönetim koridoruna izinsiz bir şekilde dalmıştı. Başbakanın basın toplantısı, diye mırıldanmıştı ve koşar adımlarla
gizli odaya girmişti. Kendisini affedeceklerinden emindi. Şu zamana dek hiç
sözlerinden çıkmamıştı. Eşinin öldürüldüğünü kanıtlaması gerekiyordu. Bundan
daha doğal ne olabilirdi ki? O haber kırıntısına ihtiyacı vardı. Gizli odanın
kapısını arkasından kilitlemiş ve bilgisayarın hafızasını kafasında
canlandırmasını sağlayan makineye girmişti. Bu silinen bir bit yığınını
kurtarmanın en kolay yoluydu.
Şimdi aklındaydı ve reset zamanına sadece birkaç dakika
kalmıştı. Bütün hafıza prosedür gereği dört saatte bir yenilenirdi. On binlerce
hafıza kutusunun içini karıştırmış; ancak istediği haberi henüz bulamamıştı.
Çok yorulmuştu, yine de telaşla aramaya devam etti. Haberi
bulma amacı üzüntüsünün önüne geçiyordu. Her umutsuzluğa kapılıp durakladığında
ve nefes nefese yere yığıldığında ise o fotoğraf geliyordu aklına. Ağlıyor ve
protestoculara sövüyordu, polise değil.
Protesto yapacak başka yer bulamadınız mı ananınızı avradınızı …, diye
söylenirken bağımsız haberciye minnet duymadan edemiyordu. Bu haber olmasaydı,
karısının öldüğünü asla bilemeyecekti. Polislerin ortalığı birbirine kattıktan
sonra cesetleri toplu mezarlara götürerek gömdürdüğünü duymuştu. Gerçeği yok
edebilmek adına hasar sonrası sadece birkaç saat içinde bütün sokak
yenilenirdi. Görmüş ve duymuş olanlar fazla zorlanmazlardı unutmak için zaten.
Geriye sadece fotoğraflar ve yazılar kalırdı. Helal olsun be bağımsız haberci, dedi yaptığı yüzsüzlüğü
umursamayarak. Kalktı tekrardan, aramaya devam etti büyük hafıza odasını.
Baktığı sütundaki son kutudaki tanıdık sözcükleri görünce
önce bir titredi, sonra gözleri yaşardı ve gülmeye başladı. Kutuyu bulmuştu.
Zımbırtının geri yükleme butonunu ararken ansızın bütün hafıza kutuları
parıldadı ve tekrardan karanlığa gömüldüler teker teker. Gülen suratı ekşidi
yavaş yavaş Silici’nin. Elindeki aleti düşürdü ve yere yığıldı.
Reset
gerçekleşmiş ve bütün gerçekler başarıyla yok edilmişti hafıza dairesinde.
bu daha başlangıç
YanıtlaSil