19 Şubat 2014 Çarşamba

Hafıza Dairesi'nde 4 Saat

Bu öykü ülkemin artık var olmayan tarafsız basın kurumuna atfedilmiştir.




Bulmalıyım, diyordu, silinmeden bulmalıyım o bit parçasını. Elindeki elektronik zımbırtıyı hızlı hareketlerle milyonlarca küçük kutunun muntazam şekilde dizildiği duvarların önünde sallıyor ve zımbırtı kapkaranlık kutuların anlık olarak ışıldamasına izin veriyordu. Işıltılar harflere dönüşüyor ve gazeteci hızlı bir şekilde kutudaki bilgiyi okuyordu. Ama yoktu işte, bulamıyordu. Taraması gereken bir sürü kutu ona kahkahalar atarak bakıyordu. O ise bazen duraklıyor ve solundaki duvarda asılı duran saate dikiyordu gözlerini. Zamanla yarışıyordu.

Sadece birkaç saat önce büyük ve tek gazete ofisindeki yumuşak koltuğuna gömülmüş halde günlük işlerini hallediyordu hâlbuki. Her zamanki denetleme ve yok etme rutinleriydi. Onun lakabı Silici’ydi. Eskiden habercilerin işi ne zormuş diye düşündü, parmakları klavyede gezinirken. Bütün paragrafı tek bir tuşla sildi. Durakladı, bu işi bitirmek için oldukça zamanı vardı. Düşünerek yazmalıydı, her şeyin öncesinde paragrafın altını kurgulamalıydı. O sırada aklına eski ve tarihte kalmış kitap denilen cihazlardan birindeki olay geldi. Romandaki adamın daktilosunun karşısına oturup tüm gazete sayfasının her satırını teker teker yazdığını hatırladı. Kafasını salladı, gerçekten zor olmalıymış, dedi. Genelde bütün bir paragrafı silmek zorunda kalmazdı. Oldukça nadiren yeniden kurgulamalar gerekirdi. Çoğu zaman tarihler, isimler ya da rakamlar değişirdi. Fakat bu sefer daha ince bir iş gerekiyordu. Adam, dedi, tek bir sayfada değişiklik istendiğinde tüm sayfayı tekrardan yazıyordu ve eskisini bellek deliğine fırlatıyordu. Tekrar kafasını salladı. Elinin altındaki teknolojiye hayranlıkla bakmadan edemedi. Hâlbuki onun yapması gereken değişiklikler sadece birkaç klavye darbesiyle gerçekleşebiliyordu. Sil komutuyla bütün bir geçmişi saniyede yok edebiliyordu.

O sabah eşiyle konuştuktan sadece yarım saat sonra posta kutusuna düşmüştü bu iş. Ofiste onun dışında yalnız yedi kişi vardı, çoğu gazeteci başbakanın verdiği basın toplantısına gitmişti. Bu şaşalı toplantıları umursamıyordu, yaptığı işi seviyordu. O günkü ekspres iş sokağın birinde patlatılan bombayla ilgiliydi. Suratını ekşitti, bu protestocular polisten ne istiyorlar ki, diye söylendi. Polis protestoculara bomba fırlatmış ve yirmiye yakın kişiyi öldürmek zorunda kalmıştı. Tekrar kafasını salladı, polis olmak zor, dedi. Nasıl olmuşsa sanal ağın bir köşesine düşmüştü haber. Gıcık oluyordu bu bağımsız habercilere. Adamların işi gücü kendisi gibi Silici’lere iş çıkartmaktı. Polisin attığı bombaya nasıl olmuş da yakalanmamış, diye homurdandı. Bu köşelere saklanmış haberlerin yok edilmesi için ayrıca ücret alması gerektiğini düşündü yine. Eşi bile demişti, senin asıl işin gazetede yayınlanan haberlerin politik atmosfere göre düzeltilmesi, diye. Bir of çekti ve bilgisayarının ekranına eğilerek sayfadaki bütün paragrafları tek bir klavye darbesiyle sanal ağın bilgi çöplüğüne gönderdi.

Tek gerçekliğin sanal olması ne kadar büyük bir rahatlıktı. Birkaç saniye önce bütün gerçekliği değiştirmiş ve öldürülen yirmi kişiyi o yok etmişti. Aslında polis hiçbir zaman yirmi kişiyi öldürmemişti. Bu kadar basitti. Sonra durakladı. Adam da umursamıyordu, dedi kendi kendine. Hem yaptığı iş sahtekârlık değildi, adamın da böyle düşündüğünü hatırladı. Zaten yok olacak bir şey var olmuş olur muydu? Geçmiş sadece belgelerde ve insan zihninde yaşayabilirdi. Hedefe yerleştirilen geçmiş parçası, bu ikisiyle bağlantısını kaybettiği anda, geçmiş olmaya devam edebilir miydi? İşi bu yüzden sahtekârlık değildi, çünkü onun yaptığı doğru bir bilgiyi çarpıtarak yazmak değil, doğru bilgiyi yok etmekti ve yerine yenisini koymaktı. Bu kandırmak değil; geçmişi doldurmak, onu yeniden yaratmaktı.
Bütün sayfanın tamamen silinmesi sürecini başlattığında sayfanın sonuna eklenmiş fotoğrafları gördü. Birinde polis bombayı atmak üzereydi, bir diğerinde atmış ve ortalık darmaduman olmuştu. Diğer bir fotoğrafta kol mu ayak mı olduğu belli olmayan uzuvlar gözüküyordu. İğrenç, diye söylenirken donakaldı. Bir süre parmaklarını kıpırdatamadı. Eşi kanlar içinde yatıyordu fotoğrafın ortasında.
Konuşamadı, yalnızca fotoğrafa bakakaldı birkaç saniye. Sonra fotoğraflarda gözüken mekânı tanıdı ve bütün sayfa gözlerinin önünde yok oldu. Eşinin dükkânının olduğu sokaktı patlamanın yaşandığı yer. Dudaklarını ısırdı ve göz kapaklarını büyük bir güçle sıktı.


***


Sadece on dakika sonra bütün hafıza kutuları resetlenecekti ve bütün silinen bilgiler sonsuza dek kaybolacaktı. Silici, yaklaşık dört saat önce ofisteki meslektaşlarına belli etmeden ofisten ayrılmış ve en yukarı kattaki yönetim koridoruna izinsiz bir şekilde dalmıştı. Başbakanın basın toplantısı, diye mırıldanmıştı ve koşar adımlarla gizli odaya girmişti. Kendisini affedeceklerinden emindi. Şu zamana dek hiç sözlerinden çıkmamıştı. Eşinin öldürüldüğünü kanıtlaması gerekiyordu. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki? O haber kırıntısına ihtiyacı vardı. Gizli odanın kapısını arkasından kilitlemiş ve bilgisayarın hafızasını kafasında canlandırmasını sağlayan makineye girmişti. Bu silinen bir bit yığınını kurtarmanın en kolay yoluydu.

Şimdi aklındaydı ve reset zamanına sadece birkaç dakika kalmıştı. Bütün hafıza prosedür gereği dört saatte bir yenilenirdi. On binlerce hafıza kutusunun içini karıştırmış; ancak istediği haberi henüz bulamamıştı.

Çok yorulmuştu, yine de telaşla aramaya devam etti. Haberi bulma amacı üzüntüsünün önüne geçiyordu. Her umutsuzluğa kapılıp durakladığında ve nefes nefese yere yığıldığında ise o fotoğraf geliyordu aklına. Ağlıyor ve protestoculara sövüyordu, polise değil. Protesto yapacak başka yer bulamadınız mı ananınızı avradınızı …, diye söylenirken bağımsız haberciye minnet duymadan edemiyordu. Bu haber olmasaydı, karısının öldüğünü asla bilemeyecekti. Polislerin ortalığı birbirine kattıktan sonra cesetleri toplu mezarlara götürerek gömdürdüğünü duymuştu. Gerçeği yok edebilmek adına hasar sonrası sadece birkaç saat içinde bütün sokak yenilenirdi. Görmüş ve duymuş olanlar fazla zorlanmazlardı unutmak için zaten. Geriye sadece fotoğraflar ve yazılar kalırdı. Helal olsun be bağımsız haberci, dedi yaptığı yüzsüzlüğü umursamayarak. Kalktı tekrardan, aramaya devam etti büyük hafıza odasını.

Baktığı sütundaki son kutudaki tanıdık sözcükleri görünce önce bir titredi, sonra gözleri yaşardı ve gülmeye başladı. Kutuyu bulmuştu. Zımbırtının geri yükleme butonunu ararken ansızın bütün hafıza kutuları parıldadı ve tekrardan karanlığa gömüldüler teker teker. Gülen suratı ekşidi yavaş yavaş Silici’nin. Elindeki aleti düşürdü ve yere yığıldı.
Reset gerçekleşmiş ve bütün gerçekler başarıyla yok edilmişti hafıza dairesinde.                

1 yorum: